Erkeğin eşiyle konuşmakta zorlanması

Konusu 'Ah Şu Erkekler' forumundadır ve quen tarafından 8 Ocak 2015 başlatılmıştır.

  1. quen

    quen Tecrübeli Üye www.pembeoje.com

    Nişanlılık veya sözlülük dönemlerinde, kızla konuşmak için can atan, kendini göstermek için gülünç durumlara bile düşebilen, sık sık kendinden bahseden, karşısındaki ile ilgili her şeyi öğrenmek için öylesine sabırsızlık gösteren, sadece yaptıklarından değil, yapmayı düşündüklerinden de söz etmeye çok hevesli olan delikanlı evlendikten sonra nasıl oluyor da, bu kadar az konuşan biri olup çıkıyor?. Ne olmuştur da; “ne dinler, ne de konuşur” olmuştur.!

    Evlenmeden önce bir kızla konuşmaya can atan ama evlendikten sonra kısa sürede dut yemiş bülbüle dönen erkeği; “Kadınla konuşmanın en etkin yolu susmaktır” kanaatine vardıran nedir?

    Bir çay bahçesinde önünüzdeki masada, şevkle, heyecanla konuşan genç adam, bir de karşısındaki bayanın sigarasını yakmak için çakmağına davranıyorsa, “bunlar evlilerdir” demeyeceğinize göre..!

    Sebep ne olabilir?

    Birinci sebep: Eşinin tavırları
    Yaptıklarını anlatmaya başladığında hemen karşı çıkılıyorsa, Başarıları küçümseniyorsa, Başarısızlığa uğradığında; “Ben sana söylememiş miydim, ama sen ne zaman beni dinledin ki!” diyerek, “Oh olsun!” der gibi, sıkıntılarına tuz biber ekiliyorsa..! Sormadan bir şey yapmaması gerektiği intibaını veriliyorsa, Erkeğe tek bir yol kalıyor demektir; ağzını açmamak.

    Yaptığı ya da yapmayı düşündüğü şeylerden bahsetmemek.! Yaptığından ya da yapmayı düşündüğünden bahsetmeyince de geriye konuşacak pek bir şey kalmaz. Böyle bir psikoloji içine düşen koca, hanımının söz etmek istediklerine de ilgisiz kalır. Dinlemek istemez.
    Erkeğe eşi karşısında susmayı öğreten gene eşidir diye söylemek çoğu zaman yanlış olmaz.

    İkinci sebep: Erkeklerin sıkıntılarını paylaşmaktan kaçınmaları
    Kadınlar, sevinçlerini ve dertlerini birileri ile paylaşmaya can attıkları halde, erkekler özellikle başarısızlıkları ve hatalarından sonra yalnız ve sessiz kalma ihtiyacı duyarlar. Problemleri hakkında konuşmaktan hoşlanmazlar. Sıkıntılarını paylaşmaya yanaşmazlar.

    Kadınlar gibi, dertleri paylaşmak yerine, çevresine ilgisini azaltır, durgunlaşır ya da konuşmak yerine TV seyretme, gazete kitap okuma, oyun oynama, hobileri ile meşgul olma yolunu tercih eder veya içe kapanırlar.

    Bu durumda kadın, bunu kendine karşı bir tavır olarak yorumlayıp; önemsenmediği, dinlenmediği, kendisine karşı duygusuz davranıldığını düşüncesi ile endişe ve paniğe kapılıp eşini konuşmaya zorlarsa erkeğin sıkıntısı daha da artar.

    Israrlar erkeği, daha çok uzaklaşmaya ya da içine kapanmaya mecbur bırakır. Bu durumda yapılması gereken şey; üzerine gitmek ve aşırı ilgi ile bezdirmek yerine, ona zaman tanımaktır.

    Üçüncü sebep: Kişilik özellikleri
    Bazı erkekler için suskunluğun bir diğer sebebi ise kişilik özelliğidir. Pasif kişilikli olanlar özellikle toplum içinde konuşmaktan, eleştirilecekleri endişeli ile uzak kalmaya çalışırlar. Bunlar, konuşmaya zorlanırlarsa söyleyecek bir şeyleri olmadığını düşünürler. Israrla konuşmalarını istemek ise, “sorgulanma” hissine kapılmalarına sebep olur. Saldırgan kişiliği olanlar ise bir tartışmaya meydan verilmemek için mümkün olduğunca ciddi kalmayı ve ev içinde iken bir şeylerle meşgul olmayı yeğlerler.

    Dördüncü sebep: Erkeğin konuşma ihtiyacını dışarıda gidermesi
    Yaygın bir kanaat olarak kadınların erkeklerden daha fazla konuştuğu düşünülür. Aslında onlar da kadınlar kadar konuşma ihtiyacı duyar, ancak bu ihtiyaçlarını gün içinde iş çevrelerinde giderirler. Kadınların çoğu zaman erkekler gibi toplum içinde aktif bir işleri olmadığından, ev işleri uğraşırlar, sonra da akşam kocaları eve geldiğinde iki laf etmek isterler. Erkek ise, iş güç yorgunluğu ile eve gelince dinlenmek ister. Konuşma ihtiyacı olmadığı için kadının söyleyeceği çok şey onun ilgisini çekmez. Hatta dinlenme arzusuna engel olarak görülür.

    Beşinci sebep: Yetişme tarzının etkisi
    Erkeğin çocukluğunda anne babanın birbirleri ile fazla konuşmayan kimseler olması da önemli bir etkendir. Ailede görülen davranışlar benimsenmiş, içe sindirilen kötü bir rol-model olmuştur.

    “İlkokula gittiğim andan beri tam 9 yıl inek sağar, sonra okula giderdim.
    Gelince de sığırları yedirir, altlarını süpürürdüm. Babamdan bir güzel söz duyduğumu hatırlamam. 6 kardeştik. Babamın annemle normal konuştuğunu hiç hatırlamam. Çok küfrederdi.
    Erkek kardeşlerimin çoğu da babam gibi.
    Eşim akrabamızdı. Onun babası aynı babam gibiydi. İki kızı da evden kaçarak evlenmişti.Geçen yıl bir sefer eşim bana arkadan sarıldı, kolumu tuttu. Mutfaktaydım, çok hoşuma gitmişti. Tekrar yap ne olur diye söyledim. Hiç yapmazdı.
    15 yaşında evlenmiştim. 18 yaşına kadar üç çocuk oldu.
    Şimdi eşimden tiksiniyorum, bana sokulmasını istemiyorum. Onu çok sevmiştim, çok kıskanıyordum, sürekli arıyordum. Rahatsız oluyor; ‘sevme ulan beni diyordu. Kaç sefer dövdü. Bir keresinde kafamdan kanlar aka aka doktora götürdüler.”

    Altıncı sebep: Eğitim ve kültür farkı
    Eğitim farkı da, iletişim kurmayı etkileyen önemli bir faktördür. Erkeğin eğitimi ile eşinin eğitimi arasında büyük farklar olması halinde erkek, hanımını, öyle her konudan anlamayan biri gibi görebilir. ‘Ne konuşacağım ki?!’ diye düşünür.

    Kadının daha eğitimli olması halinde de erkek, onunla konuşurken kültürünün yetmediğini hissedip küçük düşmemek, rencide olmamak için konuşmamayı tercih edebilir.

    Yedinci sebep: Erkeğin ailesiyle birlikte oturması
    Evlenince ailesi ile oturmak durumunda kalan çiftlerde iletişim problemi yaşanabilir. Çünkü, büyüklerin yanında genç evlilerin birbirleri ile konuşması iyi karşılanmaz.
    Hatta bazı yörelerde çocuğunu sevmek, kucağa almak bile saygısızlık olarak görülür. Çocuğu yanına gelse, ayıp olur diye baba onu iter, yanına yaklaştırmak istemez.
    Hanımı ile evliliğin konuşamayan erkek, daha sonra babasının evinden ayrılsa da bu alışkanlığını devam ettirebilir.

    “Kocam pasif ve ekonomik özgürlüğü olmayan biri idi. Babasın yanında çalışıyor, çok az miktarda harçlık alıyor, bütün ailesi ile bir arada yiyip içiyorduk.
    Kayınpeder çok sert bir adamdı. Bir gün eşimi gözümün önünde dövdü. ‘Vay bilmem ne çocuğu! Sen adam mı oldun ki, benim yanımda karınla konuşuyorsun, ona sahip çıkıyorsun!’ diyordu; yıkıldım!.
    Çıplak ayakla leğende çamaşır yıkıyordum. Böbreklerim ağrıyordu. Kimsenin umurunda olmadı. Sürekli ağlıyordum.
    Annem; ‘kaçıp gittin, bırakıp gelemezsin; bizi bir daha mı rezil edeceksin!’ diyordu.
    Sevdiğim için kaçarak evlendiğim eşimi de artık sevmemeye başlamıştım. Ayrılmak istiyordum.
    Her şeyi göze almıştım. Bu evlilik benim için ölümden beterdi. Ancak böyle yakamı kurtarabilirim diye düşünmüştüm.
    Eşimin gizli gizli çok ağladığını fark ediyordum. Kısa süre sonra ayrıldık, eve döndüm.
    Şartlar beni bu hale getirdi. Elbette mazeret değil diyeceksiniz ama ne yapabilirdim ki!”
    alıntı
     

Sayfayı Paylaş