Osmanlı Devleti Hakkında Herşey

Konusu 'Tarih' forumundadır ve SonKraLice tarafından 8 Ocak 2015 başlatılmıştır.

  1. SonKraLice

    SonKraLice Saygın Üye www.pembeoje.com

    Birinci Dünya Harbi sonrasindaki andlasmalar 'dan. Osmanli Devleti ile Ingiltere, Fransa, Italya ve Yunanistan arasinda 10 Agustos 1920 tarihinde Fransa'nin bassehri Paris'in Sevres kasabasinda imzalandi. Osmanli Sultani Vahideddin Hân, (1918-1922) ile Ingiliz, Fransiz ve Italyan parlamentolari tarafindan tastik edilmediginden hükümsüz kalmistir. Yunanistan tek tarafli kabul edip, yürürlüge koymak istediyse de, ordusu 9 Eyyül 1922'de Izmir'den Ege Denizine dökülünce arzusundan vaz geçmek zorunda kaldi.

    Sevr Andlasmasi, 10 Nisan 1915 târihinde Londra' da Rusya-Ingiltere-Fransa Gizli Andlasmasina göre, Türkiye'nin paylasilmasi esasina dayaniyordu. Fakat, Sevr'de, Bolsevik Ihtilâli, iç harp ve çarligi destekleyen Avrupali kuvvetlerle ugrasan Sovyet Rusya disarida birakildi. Sovyet Rusya disarida birakilinca, önceki gizli andlasmalarda Rusya'nin payina düsen topraklar yeniden paylasildi. Londra Andlasmasi'nda Rusya'ya verilen Türk Bogazlarinin, Sevr öncesi tertiplerle Ingiltere-Fransa, Italya kontrolünde tutulmasi kararlastirildi. Itilâf devletlerinin hazirladiklari andlasma metnini Paris'de 11 Mayis 1920 tarihinde Osmanli Devleti temsilcisi eski sadrazam A. Tevfik Pasa okuyunca (Istiklâlimize aykiridir) diyerek imzalamadi. Tevfik Pasa, andlasma metnine itiraz cevabi yazip, Istanbul'a döndü. Osmanli mebuslari, Istanbul'un isgalinden sonra bir kismi yakalanip, Malta'ya sürülmesi, bir kismi da Anadolu'da Millî Mücâdeleye katildigindan andlasma metni Mebuslar Meclisinden geçemiyordu. Sultan Vahideddin Hân, andlasma metnini Türk Istiklâline aykiri buldugundan, Mebuslar Meclisi'nden geçmedigini dünya kamuoyuna ilân edip, bütün baskilara ragmen tastik etmedi. Yunanistan Meclisi, Sevr Andlasmasi'ni tastik edip, yürürlüge koymaga kalkisti. Bunun üzerine besinci defa sadrazamliga getirilen Damad Ferid Pasa; ayandan Hadi Pasa, filozof Riza Tevfik ve Bern elçisi R. Halis Beyler ile Paris'e gidip, Sevr Andlasmasi'ni imzaladi. Sevr Andlasmasi Osmanli Sultani Vahideddin Hân ile Ingiliz-Fransiz-ltalyan parlamentolarinca tastik edilmediginden, dörtyüzotozüç madde ve oniki bölümün (ölü-dogan) hükümleri sunlardi:

    l- Istanbul ile Bogazlari'ni ve Marmara'nin Anadolu kiyilarinin tahkim edilmemesi ve buralarin Karma Bogazlar Komisyonunca kontrolü;

    2- Suriye ve Lübnan'in Fransizlar'a; Arabistan, Yemen, Irak, Filistin'in Ingiltere'ye yine Misir, Sudan ve Kibris'in Ingiliz idaresine; Fas ve Tunus'un Fransa'ya birakilmasi;

    3- Izmir/Aydin vilâyeti ile Çatalca'dan batiya Dogu Trakya ve Imroz/Gökçeada ile Bozcaada dâhil Yunanlilara;

    4- Rize, Trabzon, Gümüshane, Artvin, Kars, Agri, Van, Bitlis, Mus, Bingöl, Erzincan ve Erzurum'un Ermeniler'e;

    5-Mugla ve Antalya'nin Italya'ya verilip, Konya, Göller Bölgesi, Afyon ve Bursa'ya kadarki yerlerde de himaye hakki taninmasi;

    6- Kapitülasyonlarin her devlete taninmasi;

    7- Osmanli devlet borçlarinin ödenmesini ihtiva ediyordu.
     
    Sarısaçlım bunu beğendi.
  2. SonKraLice

    SonKraLice Saygın Üye www.pembeoje.com

    Trablusgarp Savaşı'nda İtalyanlara karşı başarılı direnişler başlamıştı. Aralarında Mustafa Kemal'in de bulunduğu genç subaylar, yerli Arapları örgütleyerek başarılı bir savunma hattı kurmuşlardı. Balkan Savaşları'nın başlaması nedeniyle bu yetenekli ve genç subaylar İstanbul'a çağrıldı.

    Bundan sonra, direnme cephesi çöktü ve İtalyanlar Trablusgarp ve Bingazi'yi rahatça ele geçirdiler. Ege denizine de bir filo yollayan İtalya, 12 adayı işgal etti. Libya tümden elimizden çıktı. Bunun üzerine Ouchy (Uşi) kentinde, 15-18 Ekim 1912'de İtalya ile Osmanlı Devleti arasında barış antlaşması imzalandı. Uşi Antlaşmasına göre, Libya İtalya'ya bırakıldı. 12 ada ise, Balkan Savaşları sonunda Osmanlı Devleti'ne geri verilecekti. Ama, İtalyanlar sözlerinde durmadılar ve böylece Ege'deki Türk egemenliği de sarsılmaya başladı.
     
  3. SonKraLice

    SonKraLice Saygın Üye www.pembeoje.com

    Osmanlı Devleti'nin gerileme dönemine girmeden önce Avusturyalılarla iyi koşullarda yapmış olduğu barış antlaşmasıdır.

    Avusturya'nın Erdel üzerindeki baskılarının artması üzerine Osmanlı Devleti ile Avusturya arasında görüşmeler yapılmış fakat bu görüşmelerden bir sonuç alınamamıştır. Bunun üzerine Osmanlı ordusu Avsuturya'nın doğusunda bulunan kale ve kasabaları ele geçirmesi üzerine Avusuturya barış istemek zorunda kalmıştır.

    Görüşmelerden sonra bir protokol hazırlandı ve padişahın ve Avusturya İmparatoru'nun karşılıklı imzalaması koşuluyla 10 Ağustos 1664 'de iki devlet arasında Vasvar Antlaşaması yapıldı.

    Antlaşmaya göre :

    1- Avusturyalılar Erdel'de işgal ettikleri alanları boşaltacaklar

    2- Her iki ülkenin askerleri aynı anda Erdel'den çekilecek

    3- Osmanlı himayesindeki Erdel Beyi yerinde kalacak ve Osmanlılara vergi verecek

    4- Serinvar Kalesi ile diğer palangalar tekrar yapılmamak üzere Avusturya'ya bırakılacaktı.
     
  4. SonKraLice

    SonKraLice Saygın Üye www.pembeoje.com

    Avusturya'nın bu savaştan çekilmesi sonucunda yalnız kalan Rusya, bir yıl sonra barış istedi. İki devlet arasında imzalanan Yaş Antlaşması ile savaş sona erdi (1792). Bu antlaşma ile Kırım'ın Rus hakimiyetine geçişi onaylanmış oldu. Buğ ve Dinyester ırmakları arasında kalan bölge ve Özi kalesi Rusya'ya bırakıldı. Dinyester ırmağı iki devlet arasında sınır kabul edildi. Karlofça Antlaşması'ndan sonra başlayan gerileme süreci, yerini dağılma ve parçalanma dönemine bıraktı.
     
  5. SonKraLice

    SonKraLice Saygın Üye www.pembeoje.com

    Sultan Birinci Ahmed tahta geçtiği sırada Avusturya Savaşı devam ediyordu. Osmanlı kuvvetleri Belgrad'dan Budin'e doğru ilerlemekteydi. Peşte (25 Eylül 1604) ve Hatvan kaleleri savaş yapılmadan kolaylıkla ele geçirildi. Osmanlı ordusu ilerleyerek Budin'in kuzeyinde bulunan Vaç kalesini ele geçirdi (16 Ekim 1604). Osmanlı Ordusu, Sultan Birinci Ahmed'in buyruğu üzerine Belgrad üzerinden Budin'e yürünü. 29 Ağustos 1605'de Estergon kalesi kuşatıldı ve Ciğerdelen kalesi fethedildi. 8 Eylül'de Vişigrad, 19 Eylül'de Saint Thomas (Tepedelen) kaleleri fethedildi. 3 Ekim 1605'de ise Estergon kalesi teslim alındı.

    Osmanlılar da, Avusturyalılar da ard arda yapılan bunca savaştan dolayı sosyal ve ekonomik yönden çok yıpranmışlardı. Daha önce yapılan barış görüşmelerinden bir sonuç çıkmamıştı. Ancak 11 Kasım 1606'da Estergon-Komorin arasında, Zitva suyunun Tuna Irmağına döküldüğü yerde imzalanan Zitvatoruk antlaşmasıyla barış sağlandı.

    Antlaşmaya göre Eğri, Estergon, Kanije kaleleri Osmanlılarda , Rop ve Koman kaleleri Avusturyalılarda kalacaktı. Avusturya bir kereye mahsus olmak üzere 70.000 altın savaş tazminatı ödeyecekti. Osmanlı padişahı Avusturya İmparatoruna Roma İmparatoru (Cesar) ünvanıyla hitap edecek, her üç yılda bir karşılıklı armağanlar gönderilecekti. Avusturya'nın Macaristan için ödemekte olduğu yıllık 30.000 altın vergi kaldırılacaktı.

    Zitvatoruk Antlaşması Osmanlıların lehine gibi görünse de Osmanlı Devleti artık eski gücünde değildi. Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti'nin Avusturya karşısındaki kat'î üstünlüğü sona ermiş, siyasi dengeler Osmanlı aleyhine bozulmaya başlamıştır.
     
  6. SonKraLice

    SonKraLice Saygın Üye www.pembeoje.com

    Ingiltere'nin Osmanli Devleti' ne karsi çikardigi siyasî bir anlasmazlik. Akabe, Kizildeniz'in kuzeydogusunda ve Akabe körfezi ucunda bir kasabadir. Akabe meselesi ikinci Abdülhamîd Han zamaninda 1906'da ortaya çikti.

    Padisah'in Islam ülkelerindeki nüfuzu, müslümanlarin en büyük ve en sinsî düsmani olan ingiltere'yi çok endiselendiriyordu. Çünkü, sömürdügü topraklarda yasayan insanlarin ekserîsi müslüman idi. Bu bakimdan sömürgeleri ne ve diger zulümlerine son verilmesinden endiseli idi. Tek çare Osmanli sultaninin nüfüzunu sarsmak ve Osmanli Devleti'ne bagli bölgelerde isyan çikarmayi planlamakti. Bu is için en müsait bölge olarak Arab yarimadasi ve burada yasayan halki görüyordu. Çünkü bir kisim Arablari bazi hainlerin yardimiyla ifsad etmisti. Burayi Osmanli hakimiyetinden ayirmak. Arab atemini Osmanliya karsi ayaklandirmak. halîfe-i müslimîne karsi önemli bir darbe olacakti. Casuslarini ve diger güçlerini bu ugurda sefer-ber etti. Bu çilgin mücadelenin en can alici noktalari Arab yarimadasinin iki tarafinda bulunuyordu. Biri Basra Körfezinin kuzeyindeki Kuveyt limani, digeri de Kizildeniz'in kuzey-dogusundaki Akabe körfezinin yukari uçunda bulunan Akabe kalesi idi Abdülhamîd Han. bu iki noktadan birincisinde Islam alemini Hindistan'a kadar birbirine baglayan Bagdad demiryolunu, ikincisinde de Hicaz demiryolunu yaptirdi. Hicaz demiryolu da Akabe körfezi vasitasiyla Kizildeniz'e dogru bir kapi durumunda idi Bu iki mühim noktadan birincisinde ingilizlerin Osmanli'ya karsi mücadelesi mahallî idarecileri desteklemek suretiyle, ikincisinde ise dogrudan dogruya oldu,

    Abdülhamîd Han, Hicaz demiryolunu yaptirirken, emniyeti bakimindan yolun denizle temas eden noktasini kontrol altinda tutmak için Akabe kalesine Rüsdî Pasa komutasinda iki tabur asker gönderdi (15 Subat 1906). Hindistan yolunu ve oradaki sömürgelerini emniyet altina almak için 1882 yilinda Misiri isgal eden ingilizler ise, Akabe kalesinin Osmanli kontrolünde olmasini protesto ederek, harp tehdîdine bas vurup bosalttirmak istediler. Hatta ültimatomun pesinden Akabe körfezine bir de savas gemisi gönderdiler. ingiltere, verdigi ültimatomda, on gün içinde Sina yarimadasinin bosaltilmasini istiyordu. Abdülhamîd Han ise, bu ültimatoma karsi ingiltere'nin Misir üzerinde bir hakki bulunmadigini, isgalinin kanunsuz oldugunu belirterek, yeni sinirin sadece Türk ve Misir subaylarindan meydana gelen bir komisyon tarafindan tesbit edilebilecegini bildirdi. Abdülhamîd Han'in bu cesurane hareketi, islam aleminde büyük te'sir uyandirdi. ingilizler de halîfe-i müslimînin üzerine daha fazla varmayi menfeatlerine ters buldular. Neticede Misir ve Osmanli subaylarindan kurulan komisyon sekiz maddelik bir protokol tesbit etti. Buna göre, sinir. Akabe körfezinin batisindaki Tabe'den baslayip Akdeniz sahilindeki el-Aris'e kadar uzaniyordu. Böylece Akabe, Osmanli Devleti'ne kaldi.

    Menfaat sebebiyle devamli karsi karsiyagelen Avrupa devletleri arasinda, yirminci asrin basinda bir gruplasma baslamisti. ingiltere, Fransa ve Rusya üçlü bir ittifak kurmuslar; bunlara karsi da Almanya, Avusturya ve italya birleserek üçlü bir ittifak içine girmislerdi. Bütün bunlar yakinda bir cihan harbinin yapilacagini hissettiriyordu. Abdülhamîd Han ise, devletini bu gruplasmalarin disinda tutuyor sadece ingilizlere karsi Almanlara biraz güler yüz gösteriyordu.

    Sultan ikinci Abdülhamîd Han'in üstün siyaseti karsisinda, ingilizlerin islam memleketlerinde sürdürmek istedikleri emperyalizm, Akabe Mes'elesinde basariya ulasamadi. Ancak Ingilizlerin faaliyetleri ile asrin en siyasi padisahi iç ve dis düsmanlarinin her türlü hücümlarina maruz kaldi ve tahttan indirildi. Abdülhamîd Han'in is basindan uzaklastirilmasi ile Osmanli Devleti'nin basina geçen idareciler, memleketi hizla parçalanmaya sürüklediler. Balkan harbinin pesinden Birinci dünya harbine girdiler, ingilizler de, Osmanli'nin savasa girmesini firsat bilip, 3 Kasim 1914'de Akabe kale ve limanini topa tutarak sehri isgal etti.
     
  7. SonKraLice

    SonKraLice Saygın Üye www.pembeoje.com

    Ittihâd ve Terakkî cemiyetinin, hükümeti ele geçirmek için 23 Ocak 1913'de tertipledigi kanli baskin, ikinci Mesrûtiyet'in îlâninda ve 31 Mart Vak'asi'nda orduya dayanarak is basina gelen ittihâd ve Terakkî komitesi, asker ocagini siyâsete karistirarak bozmaya çalisti ve memleketi keyfî olarak idare ettiler. 16 Temmuz 1912 Sali gününe kadar bu keyfî idare devam etti. Sadrâzam Saîd Pasa, bu târihte halaskar zâbitân grubunun baskisiyla istifa edince, ittihâd ve Terakkî iktidardan düstü. Gazi Ahmed Muhtar Pasa baskanligindaki yeni hükümet is basina geldi. Balkan harbinin birbirini tâkib eden aci günlerinde, ancak üç ay sekiz gün kadar iktidarda kalabilen bu hükümetten sonra sadâret makamina Kâmil Pasa getirildi.

    Ittihâd ve Terakkî komitesi, hem Gazi Ahmed Muhtar Pasa hem de Kâmil Pasa'nin iktidarlari zamaninda ihanete varan gizli faaliyetler yürüterek yeniden is basina gelmeye çalisti. Maksadina kavusabilmek için aklin alamiyacagi türlü hîle ve tuzaklara basvurdu, iktidarda bulunan hükümetlerin iyi niyet veya gafletinden istifâdeye çalisiyorlardi. Balkan harbinin aci günlerinde düsman ordularinin istanbul kapilarina dayandigi bir sirada, memleketin içinde bulundugu vahim duruma bakmaksizin, Kâmil Pasa hükümetini devirmek için çesitli entrikalar çevirerek, memleketi yeni badirelere sürüklediler.

    Asker içinde bozgunculuk yapip, Anadolulu askerlere, Rumeli'nin kendi vatanlari olmadigindan bahisle hükümetin kendilerini bos yere kirdirdigi fikrini yaydilar.

    Öte yandan Balkan savasinin neticeleri ne olursa olsun, büyük devletlerce sinir degisikligine müsâde edilemiyecegi, ordunun maglûb olmasindan dolayi devlete hiç bir zarar olmiyacagi propagandasini yaydilar. Halaskârân grubuna mensûb olmayan zabitlerden bir çoklarini elde ederek, ordudaki eski mensûblarini da siyâsi faaliyete sevk ettiler. Halaskârân grubunun reisi durumunda bulunan ve Kâmil Pasa kabinesinin harbiye naziri ve baskumandan vekili olan Nâzim Pasa'yi çesitli vâdlerle saflarina çektiler. Hattâ isbasina geldikleri takdirde kendisini sadrâzam yapacaklarina bile inandirdilar.

    Hükümetin yapmak istedigi icrââti zamaninda haber alabilmek için istanbul'daki polis kadrosunun mühim bir kismina ittihâd ve Terakkî komitesinin adamlari yerlestirildi. Harbiye nâzin Nâzim Pasa, Pingâzi'den davet ederek getirttigi ittihâd ve Terakki komitesi üyeleri Enver Pasa'yi kolordu erkân-i harb reisligine (kolordu kurmay baskanligina) ve Cemâl Pasa'yi da menzil müfettisi umumîligine tâyin etti. Böylece istanbul'daki askeri kuvvetin mühim bir kismi ittihâd ve Terakki'nin kontrolüne girdi. Nâzim Pasa'nin bu faaliyetleri kabine içinde huzursuzluklara sebeb oldu. Sadrâzam Kâmil Pasa, Nâzim Pasa'nin bu faaliyetleri sebebiyle sadâretten istifa etmeyi ve kuracagi ikinci hükümete Nâzim Pasa'yi almamayi düsündü. Fakat Nâzim Pasa'dan çekindigi için bunu yapamadi.

    Her gün yeni bir maceranin pesinde olan ittihâd ve Terakkî komitesi; Kâmil Pasa hükümetinin Edirne'yi Bulgarlara biraktigi seklinde dehsetli ve yikici bir propagandaya giristi. Orduyu ve halki mevcut hükümete karsi ayaklandirmaya diger taraftan da kirli emellerini gizlemeye çalisti.

    Konunun asli ise söyleydi: Balkan savasi sonrasinda Balkan devletleriyle Londra sulh müzâkerelerinin neticelen mesine mâni olan Edirne ve adalar mes' elesinden dolayi, düvel-i muazzama veya düvel-i sitte denilen alti devletin istanbul elçileri Bâb-i âlî'ye müsterek bir nota vererek Edirne'nin Bulgaristan'a terk edilip Midye-Enez hattinin hudûd olarak kabul edilmesini ve adalarin geleceginin de Anadolu'nun emniyeti göz önünde bulundurulmak suretiyle kendilerine birakilmasini istediler. Bu iki sart kabul edilmedigi takdirde harbe devam edilecegini bildirdiler.

    Kanli Bâb-i âlî baskinindan bir gün önce 22 Ocak 1913 günü, Dolmabahçe Sarayi'nin üst katindaki büyük salonda vükelâ (bakanlar), ayan meclisi, askerî ve mülkî erkândan meydâna gelen Sûrâ-yi umûmî toplandi. Mes'ele uzun uzadiya müzâkere edildikten sonra, devletin artik harbe devam edemiyecegini, Edirne'nin de Bulgaristan'a birakilmayip, tarafsiz ve serbest olmasini, ilgili devletlerin tasdikiyle Bâb-i âli'ce bir mutasarrif ve mesihat makamina bir kadi tâyin etmesini Meclis-i idare azasinin ahâli tarafindan yapilip, mahalli jandarma ve polis kuvvetleri teskil edilerek, maaslarin mahallî bütçeden karsilanmasini, bütçe açiklarinin Osmanli hazînesinden kapatilmasini, dînî ve millî günlerin eskiden oldugu gibi kutlanmasi kararlastirildi. Cevabî bir nota yazilmak üzere emir verildi.

    Hazirlanacak nota metnini tedkîk için Meclis-i vükelâ 23 Ocak 1913 Persembe günü ögleden evvel toplandi. Bu toplantidan sonra ittihâd ve Terakkî komitesi, kamuoyuna karsi Kâmil Pasa kabînesinin Edirne'yi Bulgaristan'a terk ettigini yayip, bu iddia ve iftiraya dayanarak da Bâb-i âlî baskinina bir halk hareketi görünümü vermek için tesebbüse geçti. Hâlbuki hükümet Edirne'nin Bulgaristan'a terkini kabul etmedigi gibi, notayi da henüz göndermemisti.

    Bâb-i âli'ye baskin düzenleyerek hükümeti ele geçirmeyi plânlayan ittihâd ve Terakki komitesi günlerce süren hazirligini gizlice tamamladi. Dâhiliye nazirinin haberi olmadan, Bâb-i âli'yi korumakla vazifeli muhafiz bölügü Cemâl Bey (Pasa) tarafindan yerinden alinarak baska yere götürüldü ve yerine acemi askerlerden derme çatma bir müfreze getirildi. Bu müfrezenin basmada bir Itihâdci zabit vazifelendirildi. Bildirilen gün ve saatte, Ittihâdci-larin fedaîler grubuna mensûb bâzi genç subaylarla, siviller, Bâb-i âlî civarinda yerlerini aldilar.

    Meclis-i vükelânin (bakanlar kurulu) Bâb-i âlî'de toplanti hâlinde bulundugu sirada, o yillarda Ittihâdcilarin umûmî merkezi durumunda olan ve simdiki Cumhuriyet gazetesinin bulundugu meshur kirmizi konak ve bu binanin hemen karsisindaki Menzil müfettisliginde toplanan Itti-hâdcilar, Talat Bey'in emriyle Sapancali Hakki'nin götürdügü, "Her sey hazir" haberinden sonra harekete geçerek, en önde Enver Bey bir ata binmis, onun etrafinda da iki yüze yakin fedaisi olmak üzere yola düstüler.

    Ellerinde küçük bayraklar olan baskincilar Cagaloglu tarafindan, "Yasasin Enver Bey, Yasasin Millet" bagirtilariyla Bâb-i ali'ye yürüdüler. Talat Bey, daha önce gelerek bir kaç zabit ile beraber içeri girmisti. Enver'le birlikte olan çeteciler güruhu binek tasina geldigi zaman, Ittihâdcilar tarafindan degistirilen, sözde koruma görevlisi müfreze, basindaki zabitle birlikte ortaya çiktiysa da Enver atindan inip merdivenlerden çikmaya basladi ve zabiti çagirarak kisa bir emir verdi. Zabit, askerlerini alip Bâb-i âlî'nin arka tarafindaki Naili Mescid önünde silâh çattirdi ve hiç bir seye karismadi. Bu bosluktan istifâde eden Enver'le adamlari içeri daldilar. Baskinin kanli safhalari dis sofada cereyan etti. Hepsi silâhli olan baskincilar, gürültüyle sofaya girdikleri sirada kendilerine silâh çeken sadâret yaveri Nafiz Bey'le, harbiye nezâreti yaverlerinden Kibrisli Tevfik Bey'i, sadâret dâiresi kapisinda duran iki nöbetçi neferi ve isimleri bilinmeyen diger alti kisiyi vurup öldürdüler. Kendilerinden de cemiyet murahhaslarindan ve eski mülâzimlardan Mustafa Necip Bey isminde biri öldürüldü. Dis sofada on kisiyi öldüren çeteciler, baslarinda Talat ve Enver oldugu hâlde iç sofaya daldilar.

    Baskin hâdisesinin basladigi sirada pâdisâhin bâzi irâdelerini teblig için saraydan gelen mâbeyn baskâtibi Ali Fuad Bey'le görüsmek üzere, sadrâzam Kâmil Pasa Meclis-i vükelânin bulundugu salondan kalkip sadâret odasina geçmisti. Bu sirada gürültüleri duyan gafil ve magrur harbiye nâzin ve baskumandan vekili Nâzim Pasa yerinden firlayip ne oldugunu anlamak için sofaya çikti. Bu sirada kendilerini engellemek isteyen sivil polis komiseri Celâl Efendi'yi de öldüren çeteciler sofada harbiyenâzin Nâzim Pasa ile karsilastilar. Kendisini sadâret vadiyle aldatan komitacilari ellerinde tabancalarla gören Nâzim Pasa, kendisine siyâsetle ugrasmayacagi hakkinda sahsî ve askerî namusu üzerine söz vermis olan Enver'le yanindakilere; "Siz beni aldattiniz. Bana verdiginiz söz bu muydu?" diyerek karsi çikmak istedi. Tam o sirada isabet eden bir kursunla devrilip az sonra öldü.

    Silâh seslerini duyan seyhülislâm Cemâleddîn Efendi, odunluga saklanmis, Vükelânin çogu da Anadolu ve Bagdâd demiryollari müdîr-i umûmisi Huguenin'le diger bir-iki ecnebinin bulundugu odalara siginmislardi. Yalniz dâhiliye nâzin Resîd Bey'le, evkaf naziri Ziya ve bahriye nazir vekili Ferik Rüstem pasalar Meclis-i vükelâ salonunda kalmislardi. Talat ve Enver beyler sadâret odasina dalip 83-84 yaslarinda bulunan ihtiyar sadrâzam Kâmil Pasa'ya istifa etmesini söylediler. Kâmil Pasa harp vaziyetinin vehâmetinden ve devletin mâruz kaldigi tehlikelerden bahs ederek nasîhat vermek istediyse de, mütemadiyen sözünü kesen Talat'in sert bir sesle; "istifa istifa..." diye bagirip çagirmasi üzerine kalemi aldi ve; "Cihet-i askeriyyeden vuku bulan teklif üzerine" kaydiyla bir istifaname yazdi. Zorbalarin israr ve tehdidi üzerine bu ibarenin basina; "Ahâli ve" kelimelerini de ilâve etmek zorunda kaldi.

    O sirada disari çikan bir kaç tabancali çeteci Bâb-i âlî'nin önünde biriken 40-50 kisilik meraklilar toplulugunun arasindan geçip karsi kösede bulunan eski Ma'zûlîn kiraathanesine giderek içeridekileri; "Ulan tu! Ne duruyorsunuz! Vatan gidiyor, din gidiyor, alçaklar" diye zorla disari çikardilar. Sonra da tekbir getirmeye basladilar. Tam o sirada Enver Bey istifa kagidi elinde oldugu hâlde binek tasinda göründü. Halka sükût isareti verdikten sonra, kabînenin istifa ettigini kendisinin simdi saraya gidip, pâdisâha durumu arz edecegini ve yeni kabînenin Mahmûd Sevket veya izzet pasalardan biri tarafindan kurulmasinin muhtemel oldugunu söyledi. Seyhülislâm Cemâleddîn Efendi' nin otomobiline binerek Dolmabahçe'ye hareket etti.

    Bu sirada ittihâd ve Terakkî komitesinin meshur hatîbi Ömer Naci sag elindeki kocaman tabancayi sallayarak, sol eliyle de dizlerini yumruklayarak binek tasinin üzerinde belirdi; "Edirne gidiyor, din gidiyor, vatan gidiyor" diye bagirarak halkin isyani süsünü verebilmek için etrafina kalabalik toplamaya çalisti. O sirada binek tasinin üstündeki cümle kapisinin sag tarafinda Ziya Gökalp ve Talat Bey göründüler. Ziya Gökalp; "Edirne'yi düsmana veren kabineyi millet devirdi" diyerek Talat Bey'le karsilikli konusup gülüstüler. Bu arada gözden kaybolan Talat Bey, bir müddet sonra gelip bütün vilâyetlere dâhiliye nazir vekili imzasiyla; "Kâmil Pasa kabinesinin Edirne ile adalari düsmana verdigi için millet tarafindan iskat yâni düsürüldügünü" belirten bir telgraf çektigini bildirdi. Bir müddet sonra Enver ve basmâbeynci Hâlid Hursîd Bey saraydan dönerek; Mahmûd Sevket Pasa'nin sadrazamliga, Erkân-i harbiye-i umûmiye reisi izzet Pasa'nin da baskumandan vekilligine tâyin edildigini binek tasindan halka ilân etti ve; "Pâdisâhim çok yasa!" dedi. Oraya toplanan kalabalik da ayni sözü tekrarlayip; "Ah Mahmûd Sevket Pasa, Edirne'mizi kurtar!" diye bagirdilar.

    Tutuklu olarak bulunan sadrâzam Kâmil Pasa ve seyhülislâm Cemâleddîn Efendi haricindeki diger vükelâ (bakanlar) serbest birakildilar. Kâmil Pasa ve Cemâleddîn Efendi de geceleyin serbest birakilip evlerine gönderildiler.

    Bâb-i âlî baskinindan sonra, devletin gelecegi tekrar ittihâd ve Terakkî çetesinin eline geçti, örfî idare (siki yönetim) ilân edilip ittihâd ve Terakkiye muhalif olan kimseler Bekir Aga bölügü denilen askerî tevkifhaneye (tutuk evine) gönderildiler. Sultan ikinci Abdülhamîd Han'a müstebid hükümdar, kizil sultân diyen ve onun basina sansür uyguladigini iddia eden ittihâd ve Terakki mensuplari, muhaliflerini tutuklamakla kalmayip, basina sansür koydular, kurduklari daragaçlarinda, nice vatanperver ve masum kimseyi bir bahaneyle îdâm ettiler. Hafiye teskilâti ve istanbul muhafizligi denilen askerî ve siyâsî emniyet teskilâtiyla, bir tedhis ve terör idaresi ve müdhis bir komite hâkimiyeti kurdular. Kâmil Pasa ile seyhülislâm Cemâleddîn Efendi, dâhiliye nâzin Resîd, mâliye naziri Abdurrahmân, muharrir Ali Kemâl ve Doktor Rizâ Nur beyler yurt disina sürüldüler.

    Ittihâd ve Terakkî çetesi tarafindan iktidara getirilen Mahmûd Sevket Pasa hükümeti, Kâmil Pasa hükümetinin kabul etmedigi sartlari kabul ederek, bütün Rumeli kit'asiyla beraber Edirne'yi düsmana terk etti ve adalarin gelecegini de ilgili devletlere birakti.
     
  8. SonKraLice

    SonKraLice Saygın Üye www.pembeoje.com

    Fasila-i Saltanat olarak da bilinir. Yildirim Bayezid'in Ankara Savasi'nda (28 Temmuz 1402) yenilmesiyle baslayan bu döneme, kardesleriyle girdigi mücadelede basarili olarak yönetimi yeniden ele geçiren Mehmed Çelebi son vermistir.

    Ankara Ovasi'nda yapilan savasin kötüye gittigini gören Yildirim bayezid'in ogullarindan Süleyman Çelebi, yanina Sadrazam Çandarli Ali Pasa, Murad Pasa ve yeniçeri agasi Hasan Aga ile birlikte kendine bagli olan birlikleri de yanina alarak Edirne'de saltanatini ilan etti.

    Savasa katilan diger sehzadelerden Isa Çelebi Balikesir'de, Çelebi Mehmed ise Amasya'da kendi hükümdarliklarini ilan ettiler. Yildirim Bayezid ile birlikte Musa çelebi ve Mustafa Çelebi (Düzmece Mustafa) Timur'a tutsak düstüler.

    Timur, zaferden sonra sekiz ay kadar Anadolu'da kalarak Osmanli topraklarini yagmaladi. Anadolu'da daha önceden bulunan ancak Osmanli topraklarina katilan eski Anadolu Beyliklerini yeniden canlandirdi. Osmanli topraklarini ise 4 sehzade arasinda paylastirarak Anadolu'dan çekildi. Böylece Osmanli Topraklari bölünmüs oldu.

    Sehzadelerden ilk olarak Mehmed Çelebi harekete geçti. Orta Anadolu'daki Türkmen beylerini safdisi birakarak güçlü bir Türkmen ordusu kurdu. Ilk çarpisma ise Musa Çelebi ile Isa Çelebi arasinda Bursa'da meydan geldi. Musa Çelebi Bursa'yi alarak hükümdarligini ilan ettiyse de kisa bir süre sonra Isa Çelebi Bursa'yi yeniden ele geçirdi. Bu olay sehzadeler arasindaki mücadelenin kizismasina yol açti. Çelebi Mehmed, diger kardeslerini safdisi birakarak Osmanli Imparatorlugunu yeniden bir birlik altinda toplamistir.
     
  9. SonKraLice

    SonKraLice Saygın Üye www.pembeoje.com

    Papaligin tesvikiyle hiristiyan Avrupalilarin Müslümanlara karsi tertip ettikleri seferlerin umumi adi. En önemlisi dîni olmak üzere, siyasî, sosyal ve iktisadî sebeplere dayanan Haçli Seferleri'ni Papa ikinci Urbanus, 1095 yilinda toplanan Clermont Konsili'nde yaptigi konusmayla baslatmistir. Asirlarca devam edip, milyonlarca insanin can kaybina, devletlerin yikilip ülkelerin tahrip olunmasina sebep olmustur.

    Osmanli Devleti'ne ve diger Müslüman Devletlere karsi, 1364 Sirpsindigi, 1389 Birinci Kosova, 1396 Nigbolu, 1444 Varna, 1448 Ikinci Kosova, 1453 Istanbul, 1538 Preveze Deniz, 1571 Kibris, 1683 Viyana kusatmasi ve 1919-1922 Istiklal mücadelemizde Haçlilar ittifak içine girip, müslümanlara karsi cephe almislardir. Halen soguk harp, kültür harbi seklinde devam etmektedir.

    Asirlarca devam eden Haçli Seferleri sonucu, milyonlarca insan can verip, kan döküldü. Ülkeler harap oldu. Dîni, siyasî, sosyal, kültürel, iktisadî birçok hadiselere sebep olan Haçli Seferleri'nin getirip götürdügü birçok neticeler oldu. Müslümanlara karsi savasa katilmaya tesvik için Avrupa'da birçok hiristiyan tarikatlar kuruldu. Sefere katilanlara çesitli vaadler de bulunuldu. Seferlere istirak için Avrupalilarin dindarina, maceraperestine, issz güçsüzüne ayri ayri vaadlerle propoganda yapilip, Müslümanlarin karsisinda bütün bunlarin bos çikmasi, neticesinde Papaligin ve kilisenin otoritesi sarsildi.

    Bu seferler sonunda Hiristiyanlar, Müslümanlari yakindan tanidilar. Savas meydanlarinda arslanlar gibi cesurâne dögüsen Müslümanlarin aslinda çok merhametli, iyilik sever, misafirperver olduklarina bizzat sahit oldular. Hiristiyan tarikatçilarinin bahsettikleri gibi olmamasi, daha önceki düsüncelerini degistirdi.

    Papalik, Haçli Seferlerinin masraflarini karsilamak gerekçesiyle, Hiristiyanlarin ruhani isleri için vergi almak adetini çikardi. Bulundugu çevrenin kilisesine vergisini vermiyenler, Hiristiyanliktan tecrid edildi. Misyonerler faaliyetlerini artirip, Asya ve Afrika'da Hiristiyanligi yaymaya çalistilar.

    Haçli seferlerine katilan sövalyelerin müslümanlar karsisinda güçsüzlügü anlasilinca, derebeylik idaresi zaafa ugradi. Merkezi otoritenin hakimiyeti artip, Avrupa'da krallik rejimi kuvvetlendi. Serf durumundaki köylü, toprak sahibi efendilerinden arazi alarak, mal mülk sahibi oldular. Avrupa'da aralarinda büyük esitsizlik ve adaletsiz uçurumu bulunan siniflar arasi fark kismen azaldi. Dogu san'at ve medeniyetini taniyip, Islâmi eserlere hayran olan Haçlilar, Müslümanlardan san'at ve teknik alanda birçok yenilikleri ve kesifleri ögrendiler. Bu ise Avrupa'da ilim ve teknigin gelismesine sebep oldu. Müslümanlardan kâgit ve pusula'yi da ögrenen Haçlilar da gemicilik çok gelisti.Venedik, Cenova Marsilya, Pisa gibi Akdeniz limanlarinin önemi artip, ticari faaliyetler hiz kazandi. Bu sehirler serbest bölgeler mahiyetini alip, Bati ile Dogu'nun ticareti gelisti.

    Haçli Seferleri neticesinde Müslümanlar, Bizanslilar ve Yahudiler çok zarar gördü. Islâm ülkeleri ve devletleri harap olup, yüzbinlerce Müslüman Anadolu, Misir, Orta Dogu ve özellikle Kudüs'te kiliçtan geçirilip, yerlesim alanlari yagmalanip, yakilip, yikildi. Kadinlar ve çocuklar bile hunharca öldürüldü. Haçlilarin kilicindan sadece Müslümanlar degil Yahudiler ve özellikle Ortodoks Bizans da çok zarar gördü.

    Istanbul'un zenginligine hayran kalan Latin Katolikler sehrin san'at eserlerini zengin olmak hirsiyla yagmaladilar. Ortodoks ahaliye saldirip mal, can ve irzlarina çok zarar verdiler. Istanbullular sehri terk etmek zorunda kaldi. Haçli zulmü o kadar artti ki, asirlardir Istanbul'da bulunan Bizans Imparatorluk tahti sehirden çikarilip, önceden Anadolu Selçuklu Devleti baskenti olan îznik'e tasindi. Bizanslilar 1261 yilinda tekrar Istanbul'u Latin Haçlilardan geri aldilar.

    Haçli Seferleri neticesinde, Islâm Medeniyetini taniyan Avrupa'da ilim ve teknikte gelismeler olup, merkezi otoritenin kuvvetlenmesi yaninda, Müslümanlar'a karsi asirlarca devam edecek olan askeri, siyasi iktisat ve kültürel politikanin da tesbit edilip, safha safha tatbikine sebep olmustur. Batililarin Islâm ülkelerine karsi tatbik ettikleri yayilmacilik, sömürgecilik, Islâm dini'ne saldirmalari ve müslümanlari Dinlerinden uzaklastirmak için yaptiklari bütün dejenerasyon faaliyetleri hep Haçli Seferler'inin bir sonucudur.
     
  10. SonKraLice

    SonKraLice Saygın Üye www.pembeoje.com

    1 Kasim 1922'de saltanatin kaldirilmasi ile, Sultan-Halife gibi, çifte görevi olan Osmanli hükümdarinin elinden egemenlik haklari, devlet yetkileri alinmisti. Eski Osmanli hükümdarina sadece, dini baskanlik yetkiler taninmisti. Hükümet, TBMM'nin seçtigi Halife Abdülmecid Efendi'den, sadece Müslümanlarin Halifesi ünvanini kullanmasini, gösterisli hareketlerde bulunmamasini istemisti. Abdülmecid, halife seçildikten sonra kendisine verilen talimata aykiri olarak, "Halife-i Müslimin" ünvanindan baska sifat ve ünvanlar tasiyarak, Cumhuriyet hükümetinin talimati disina çikmistir.

    Bazi politikacilar ise; "Hilafet ayni hükümettir, hilafetin hukuk ve görevini iptal etmek hiç kimsenin hiç bir meclisin elinde degildir" diyerek, Halife'yi, Padisah gibi yasatmak istiyorlardi. Bu durum halifelik kurumu hakkinda bir an önce önlem alinmasini gerektiriyordu. Fakat Gazi Mustafa Kemal Pasa'yi halifeligin kaldirilmasi için zorlayan önemli sebep, Halife mevcut oldukça Türkiye'de yapilmasi zorunlu olan sosyal ve laik karakterdeki devrimlerin yapilamayacagi idi.

    3 Mart 1924 tarihli, "Hilafetin ilgasina ve Hanedan-i Osmaniye'nin Türkiye Cumhuriyeti memalik-i hariciyesine çikarilmasina dair kanun"la hilafet kaldirilmistir. Böylece, yeni Türkiye önemli bir adim daha atmistir. Hilafetin kaldirilmasinin Türkiye'de ve dünyada genis yankilari olmustur. Hilafetin kaldirildigi 3 Mart 1924 günü, bir diger kanunla da Ser'iye ve Evkaf Vekaleti (Bakanligi) kaldirilmistir. Ser'iye ve Evkaf Vekaleti'nin kaldirilmasi sonucu, bu vekalet tarafindan yönetilen okullar ve medreseler de kaldirilmistir. Ayrica ayni gün, Erkan-i Harbiye-i Umumiye vekaleti de kaldirildi. Böylece ordu siyaset çatismasinin da önüne geçilmis oldu. Tevhid-i Tedrisat kanunu da o gün kabul edilmisti.
     

Sayfayı Paylaş