Atatürk, yaşamının her döneminde Kuran okutulmasına büyük önem vermiş, Kuranın manasının halk tarafından anlaşılması için büyük bir çaba göstermiştir. Bu amaçla, o dönemde var olmayan bir Türkçe meal ve tefsir yazılması emrini vermiş, Kuranın toplum tarafından anlaşılır bir hale getirilmesi çabalarına öncülük etmiştir. Atatürkün bu konuda yapmış olduğu bütün çalışmalar, Onun dine olan inancının ve dine hizmet anlayışının büyüklüğünün açık bir göstergesidir. Nitekim, Yüce Allah Kuranı Keriminde, Kuran`ın insanlar tarafından anlaşılmasının ve okunup kavranmasının önemine şöyle işaret etmektedir: Belki onlar öğüt alıp-düşünürler diye, Biz onu (Kuranı), senin dilinle kolaylaştırdık. (Duhan Suresi, 58) Atatürk, din ile ilgili konuşmalarında, Allahtan, İslamdan, Kurandan saygı ve bağlılıkla bahsetmiş, Hz. Peygamberimizi överek, tüm Müslümanların Hz. Muhammedi örnek alması gerektiğini dile getirmiş samimi bir Müslümandır. Onun, Kuranın Türkçeye çevrilmesi yönünde yapmış olduğu çalışmalarının özünde yatan; İslâm dinine hizmet ve Kuranın manasının Türk milleti tarafından anlaşılmasıdır. Atatürk, Kuranın Türkçeye çevrilmesi hususunda söyle demiştir: İlk olarak Kuranın dilimize çevrilmesini istedim. Bu da ilk defa olarak Türkçeye çevriliyor. Hz. Muhammedin yaşamına ait bir kitabın çevrilmesi için de emir verdim. 1930 (Atatürkün S.D. III, s, 85; Ayın Tarihi, N: 73)
Atatürkün, İslâm Peygamberi Hz. Muhammed hakkındaki görüş ve düşüncelerinin araştırılmasında, Atatürkün Söylev ve Demeçleri kitabı kaynak alınmak suretiyle bu konudaki hassasiyete büyük özen gösterilmiş, yanlış ve kulaktan dolma bilgilerin önüne geçilmeye çalışılmıştır. Atatürkün Hz. Muhammed ile ilgili sözleri. Muhammed Mustafa, peygamber olmadan evvel kavminin sevgisine, saygısına, güvenine erişti. Ondan sonra ancak kırk yaşında nübüvvet ve kırk üç yaşında risâlet geldi. Fahrıâlem Efendimiz, sonsuz tehlikeler içinde, tükenmez sıkıntılar ve zorluklar karşısında yirmi sene çalıştı ve İslâm dinini kurmağa ait peygamberlik görevini yapmayı başardıktan sonra gökyüzünün ve cennetin en yüksek katına erişti. 1922 (Atatürkün S.D.l, s. 262-263) 1923 yılında Balıkesir Zağnos Paşa Camiinde minberden söylemiştir: Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri, Cenab-ı Hak tarafından insanlara dinî gerçekleri bildirmeye memur ve elçi olmuştur. Ana yasası, hepimizce bilinir ki, şanı büyük olan yüce Kurandaki naslardır. İnsanlara gelişme ve aydınlanma ışığı vermiş olan dinimiz, son dindir, en eksiksiz dindir; çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor. Eğer akla, mantığa ve gerçeğe uymasaydı, bununla diğer ilâhî doğa yasaları arasında karşıtlık olması gerekirdi; çünkü bütün evren yasalarını yapan Cenab-ı Haktır. 1923 (Atatürkün S.D.11, s. 94) Nübüvvet: Allahın elçisi, peygamberlik Risâlet: Allahtan bir tavzif (görevlendirme)
Atatürkün İslâm dinine samimiyetle inanan bir kişi olduğu, tarihin akışı içerisinde cereyan eden bir takım olaylardan ve söylemiş olduğu sözlerden açıkça bellidir. Atatürkün İslâmiyet ve diğer tüm hak dinleri aleyhine veya dinle ilgisizlik anlamına gelebilecek herhangi bir söz ve tavrına rastlamak şöyle dursun, her davranışında ve sözünde, ihlâsla inandığı İslâm dinine ve değerlerine kuvvetle sahip çıktığı tarihi belgelerle sabittir. Atatürkün İslam dini ile ilgili sözleri İslâm dini hakkında: Bizim dinimiz, akla en uygun ve en doğal bir dindir. Ve ancak bu nedenledir ki son din olmuştur. Bir dinin doğal olması için akla, tekniğe, bilime ve mantığa uyması gereklidir. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. Müslümanların toplumsal yaşamında, hiç kimsenin özel bir sınıf halinde varlığını korumaya hakkı yoktur. Kendilerinde böyle bir hak görenler, dinî emirlere uygun harekette bulunmuş olmazlar. Bizde ruhbanlık yoktur, hepimiz eşitiz ve dinimizin kurallarını eşit olarak öğrenmek zorundayız. Her birey dinini, din duygusunu, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır; orası da Okuldur. 1923 (Atatürkün S.D. 11, s. 90) Allah kendisine uymaya mecbur tuttuğu insanların esasen kalp ve vicdanındaki gerçek gereksinimleri tamamen bilir. Bu nedenle gönderdiği kitap, tamamen o gereksinime uygun hükümler içeren bir kitaptır. 1921 (Atatürkün S.D.l, s. 203) Müslümanlık, aslında en geniş anlamıyla hoşgörülü ve çağdaş bir dindir. (Atatürkten BH., s. 70) İslâm dini ve çalışmak: Allah`ın emri çok çalışmaktır. İtiraf ederim ki, düşmanlarımız çok çalışıyor. Biz de onlardan daha fazla çalışmak zorundayız. Çalışmak demek, boşuna yorulmak, terlemek değildir. Zamanın gereklerine göre bilim ve teknik ve her türlü uygarlık buluşlarından en üst derecede yararlanmak zorunludur. Hepimiz itirafa mecburuz ki, bu husustaki hatalarımız çok büyüktür. 1923 (Atatürkün S.D.1I, s. 92) Bizim dinimiz, milletimize değersiz, miskin ve aşağı olmayı öğütlemez. Aksine Allah da, Peygamber de insanların ve milletlerin değer ve şerefini korumalarını emrediyor. 1923 (Atatürkün S.D.1I, s. 92) Büyük dinimiz, çalışmayanın insanlıkla ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler zamanın yeniliklerine uymayı kâfir olmak sanıyorlar. Asıl küfür, onların bu zannıdır. Bu yanlış yorumu yapanların amacı, İslamların kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, beyinledir. 1923 (Atatürkün S.D.II, s. 128) Kendisine, 1923 yılında armağan olarak küçük boyda bir Kur`an gönderilmesi üzerine teşekkürü: Bence değerini takdire imkân olmayan bu hediyeyi, en derin ve hürmetkar din duygularımla saklayacağım. 1923 (Atatürkün T.T.B.IV, s. 480-481) İslâm dininde ölçü: Özellikle bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa, halkın yararına uygundur; biliniz ki o, bizim dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milletin yararına, İslâmın yararına uygunsa kimseye sormayın; o şey dinîdir. Eğer bizim dinimiz aklın, mantığın uyduğu bir din olmasaydı mükemmel olmazdı, son din olmazdı. 1923 (Atatürkün S.D.ll, s. 127)
Ezan ve Kuranın okunuşu üzerine; Ezan ve Kuranı Türklerden başka hiçbir Müslüman milleti bu kadar güzel okuyamaz. Bunlara muhteşem müzik ahengi veren Türk sanatkârlarıdır. 1933 (Abdülkadir İnan, İki Hatıra, Türk Dili Dergisi, TDK, Sayı: 74, 1957, s. 66) Kuranın Türkçeye çevrilmesi hususunda; İlk olarak Kuranın dilimize çevrilmesini istedim. Bu da ilk defa olarak Türkçeye çevriliyor. Hz. Muhammedin yaşamına ait bir kitabın çevrilmesi için de emir verdim. 1930 (Atatürkün S.D. III, s, 85; Ayın Tarihi, N: 73)
Atatürkün, dinin siyasete âlet edilmesinin zararları hakkındaki fikir ve düşünceleri; Bizi yanlış yola yönelten soysuz kimseler bilirsiniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep şeriat sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz... Görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harap eden fenalıklar hep din niteliği altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir. Onlar her türlü hareketi dinle karıştırırlar. Halbuki, Allaha şükürler olsun hepimiz Müslümanız, hepimiz dindarız; artık bizim, dinin gereklerini öğrenmek için şundan bundan derse ve akıl hocalığına gereksinmemiz yoktur. Analarımızın, babalarımızın kucaklarında verdikleri dersler bile, bize dinimizin esaslarını anlatmaya yeterlidir. 1923 (Atatürkün S.D.II, s. 127) Atatürkün, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve dinin siyasete âlet edilişi hakkındaki görüşleri; Parti, dinî düşünce ve inançlara saygılıdır kuralını bayrak olarak eline alan kimselerden, iyi niyet beklenebilir miydi? Bu bayrak, yüzyıllardan beri, cahil ve bağnazları, hurafelere inananları aldatarak özel amaçlar sağlamaya kalkışmış olanların taşıdıkları bayrak değil miydi? Türk milleti, yüzyıllardan beri sayısız felâketlere, içinden çıkabilmek için büyük özveriler gerektiren pis bataklıklara hep bu bayrak gösterilerek yöneltilmemiş miydi? Cumhuriyetçi ve ilerici olduklarını zannettirmek isteyenlerin, aynı bayrakla ortaya atılmaları, dinî bağnazlığı coşturarak, milleti, cumhuriyetin, ilerleme ve yeniliğin tamamen aleyhine kışkırtmak değil miydi? Yeni parti, dinî düşünce ve inançlara saygı perdesi altında: Biz hilâfeti tekrar isteriz; biz yeni yasalar istemeyiz; bizce Mecelle yeterlidir; medreseler, tekkeler, cahil softalar, şeyhler, müritler, biz sizi koruyacağız; bizimle beraber olunuz. Çünkü, Mustafa Kemalin partisi hilâfeti kaldırdı. İslâmiyeti bozuyor. Sizi gavur yapacak, size şapka giydirecektir diye bağırmıyor muydu! Yeni partinin kullandığı kalıplaşmış anlatım, bu gerici feryatlarla dolu değildir denilebilir mi? Efendiler, olaylar da gösterdi ve kanıtladı ki, Terakkiperver Cumhuriyet Partisi programı en hain beyinlerin ürünüdür. Bu parti, memlekette suikastçıların sığınağı, güvenme ümidi oldu; dış düşmanların, yeni Türk Devletini, taze Türk Cumhuriyetini yıkmaya yönelik plânlarının kolaylıkla uygulanmasına yardımcı olmaya çalıştı. 1927 (Nutuk II, s. 889-890) Büyük Önderin, din oyunu aktörleri hakkındaki sözleri; Bunca yüzyıllarda olduğu gibi, bugün de, milletlerin bilgisizliğinden ve bağnazlığından yararlanarak bin bir türlü siyasî ve kişisel amaç ve çıkar sağlamak için, dini âlet ve araç olarak kullanmak girişiminde bulunanların, içeride ve dışarıda varlığı, bizi bu konuda söz söylemekten, ne yazık ki, henüz uzak bulundurmuyor. İnsanlıkta, din hakkındaki bilgi ve anlayış, her türlü hurafelerden sıyrılarak gerçek bilim ve tekniğin ışıklarıyla arınmış ve mükemmel oluncaya kadar, din oyunu aktörlerine, her yerde tesadüf olunacaktır. 1927 (Nutuk II, s. 708) Atatürkün, dini siyasete âlet edenlerle mücadele edilmesi gerektiğine dair söylediği sözleri; Adî ve alçak hilelerle hükümdarlık yapan halifeler ve onlara dini âlet yapmaya tenezzül eden sahte ve imansız bilginler, tarihte daima rezil olmuşlar, rezil edilmişler ve daima cezalarını görmüşlerdir. Dini kendi tutkularına âlet yapan hükümdarlar ve onlara yol gösteren hoca isimli hainler, hep bu sonuca sürüklenmişlerdir. Böyle yapan halife ve din bilginlerinin arzularına kavuşamadıklarını, tarih bize sayısız örneklerle açıklamakta ve kanıtlamaktadır. Artık bu milletin ne öyle hükümdarlar, ne öyle bilginler görmeye katlanması olasılığı yoktur. Artık kimse, öyle hoca kılıklı sahte bilginlerin yalan dolanına önem verecek değildir. En bilgisiz olanlar bile o gibi adamların niteliğini gerektiği gibi anlamaktadır. Fakat bu konuda tam bir güven sahibi olmaklığımız için bu uyanıklığı, bu dikkati, onlara karşı bu nefreti, gerçek kurtuluş anına kadar bütün kuvvetiyle, hatta artan bir kararlılıkla korumalı ve sürdürmeliyiz. Eğer onlara karşı, benim kişiliğimden bir şey anlamak isterseniz, derim ki, ben kendim onların düşmanıyım. Onların olumsuz yönde atacakları bir adım, yalnız benim kişisel imanıma değil, yalnız benim amacıma değil, o adım benim milletimin yaşamıyla ilgili, o adım milletimin yaşamına karşı bir kötü niyet, o adım milletimin kalbine yöneltilmiş zehirli bir hançerdir. Benim ve benimle aynı fikirde arkadaşlarımın yapacağı şey, kesinlikle ve kesinlikle o adımı atanı tepelemektir. Şüphe yok ki, millet birçok özveri, birçok kan pahasına, en sonunda elde ettiği vazgeçilmez ilkesine kimseyi saldırtmayacaktır. Bugünkü hükümetin, meclisin, yasaların, Anayasanın nitelik ve sebebi hep bundan ibarettir. Sizlere bunun da üstünde bir söz söyleyeyim. Sayalım ki, eğer bunu temin edecek yasalar olmasa, bunu temin edecek meclis olmasa, öyle olumsuz adım atanlar karşısında herkes çekilse ve ben kendi başıma yalnız kalsam, yine tepeler ve yine öldürürüm. 1923 (Atatürkün S.D.II, s. 146)
Bazı din düşnanları kendilerini haklı göstermek için tarih boyunca Atatürkü kullanmıştır ve hala kullanıyorlar.