BİR KADIN NE ZAMAN YAŞLANIR? Evet, soruyorum: Bir kadın ne zaman yaşlanır? İş çıkışı buluşmalarını reddedip, evde battaniye altına koşmak özlemiyle yanıp tutuşunca mı, yoksa emekli olup mahalledeki çocukların korkulu rüyası olunca mı? Envai çeşit hastalıkla yüzleşince mi, yoksa çoluğa çocuğa, torun torbaya karışınca mı? Yanıtlıyorum, hiçbiri. Bir kadın, eğer doğuştan kendisine verilmiş olan bir geni reddetmeye başlamış ise yani alışveriş yapmaya üşeniyorsa, işi çoktan bitmiştir. Gelen tekliflere, çağıran indirimlere “Alışveriş mi amaaaaaaan!” diyor ve aynı şeyleri giymekten gocunmuyorsa, ondan bir cacık olmaz artık. Tanıştırayım, işte o benim. Her şey çok güzel ve çok başkaydı halbuki… Yıllarca erkek arkadaşlarıyla bu konuda kavgalar eden ( -Ama benim tek tatil günüm bu! -Tamam işte benim de, o yüzden hadi alışveriş yapalım. Ben gezeyim sen de montumu tut. -Ne halin varsa gör, ben gidiyorum! -Oluuur tamam!), tabanlar sızlayınca hatta kanayıncaya kadar dükkanlar arası mekik dokuyan, sinemaya gittiğinde, limon almaya çıktığında ayakkabıyla dönen biri olarak an itibariyle kendimi tanıyamıyorum! Önce geçer sandım. “Yanımda birileri var, onları bekletmeyeyim, aman ayıp olmasın, sonra bakarım” deyip normalde delisi olduğum mağazalardan elimi kolumu sallayarak çıktım defalarca. Sonra “Geçen ay pek para harcadım, önce taksitler bitsin” tarzında hiç de kendime yakışmayan, üzerimde pek de sakil duran mantıklı açıklamalarla kendimi telkin edip, mağazaların önünden el sallayarak geçtim... Sonra bir baktım ki, alışveriş yapmayı unutmuşum! Resmen formdan düşmüşüm! Kadınların arasından panter gibi sıçramayı, rafları dağıtarak bedenimi aramayı, ellerimden, omuzlarımdan sarkan kıyafetlerle kabin sırasında beklemeyi, kat kat soyunmayı, kat kat giyinmeyi, bekleyenlere gıcık verirmişçesine deli bir fütursuzlukla ağır ağır hareket etmeyi, beğendiğim kıyafeti bir sonraki turda geldiğimde bulayım diye askıda gizlice aralara tıkıştırmayı, kabin içinde kombinler yaratmayı, kasa kuyruklarına girmeyi, yüzümde bir zafer gülümsemesi, saç baş darmadağın, elimde poşetlerle mağazadan çıkıp millete çarpa çarpa yürümeyi… Unutmuşum! Çabalarım yok değil. Yine kendimi zorlayıp, girdim en potansiyel mağazalardan birine. Aman Allah’ım herkes üstüme üstüme geliyor! Bangır bangır bir müzik, gözü dönmüş kadınlar, bir köşeye ilişmiş, bu savaşın daimi kaybedeni mont tutan erkekler, talan edilmiş raflar, şiddete dayanamamış ve daha askıda düğmesi kopmuş, sökülmüş elbiseler… Hadi kızım hadi göreyim seni, sıçra, sil süpür her şeyi! Ha gayret başlıyorum hafiften… Ama o da ne, tek yapabildiğim, aheste aheste sadece boy hizamda olan şeylere bakmak. Ne bir kafa kaldırmak, ne bir yan tarafa bakmak. İğreti iğreti parmaklarımla çekiyorum elbiseyi aradan, “I-ıh!” deyip bırakıyorum. Birkaç şey toplasam da, kabin kuyruğunu görünce ayaklarımı popoma vura vura koşarak çıkıveriyorum. Ben de istiyorum saks mavisi etekler alayım, deli deli şeyler takayım “OoO Hande Hanım ne tarz olmuşsunuz vuuu uuuu!” desinler… Ama artık sabrım kalmamış. Asıl sorun mağazaların bu hali değil aslında. Yani her şey püripak, hizmetimde olsa da başka temel bir şey var. Üzüntüm de bu yüzden sanırım: İtiraf ediyorum ki cimrileştim! Resmen paramı harcamaya kıyamıyorum. “Hmm bu buna çok fazla, daha ucuzunu şurada bulurum” deyip asla o şuraya gitmiyorum. “I-ıh bu tek sezon sonra çöp olur pek kalitesiz, aldın mı iyisini alacaksın” deyip, iyisini de almıyorum. Ancak ve ancak… Bir düğme olacak ve basınca… Cebime paralar doldurup doldurup taşıracak, sonra bunları harcama inancı verecek, beni hep zinde tutacak, hiç yormayacak, tüm mağazaları hizmetime verecek, tüm satış danışmanları benimle ilgilenecek ama baskı da yapmayacak, her kıyafetin medium’u, her ayakkabının 38’i olacak, ve bu bedenler sadece birer tane, bana özel olacak, sağ parmağımı şıklatınca beni soyacak ve giydirecek, sol parmağımı şıklatınca hepsini ödeyecek, bir gülüşüme de poşetlerimi taşıyacak... Olmaz mı diyorsunuz? Amaaan zaten sadece örtünmek için giyinmiyor muyuz Allah aşkına? Tüm bunlar da bizi kandırmak ve sömürmek için tasarlanmış bir tüketim düzeneği zaten. Hı hı, evet.