Aşkı sadece Seni Seviyorum demek zannedenler, en büyük yanılgıya düşenlerdir. Çünkü aşk, iki kelimeye indirgenecek kadar sığ değildir. Aşk, derin bir okyanus ve bu okyanustaki her mavinin tonunda sonsuzluktur. Aşk, iki kelimenin hecelerinde, harflerinde hapsolamayacak kadar deli ruhlu bir çocuktur. Her çocuk bir oyuncak ister ve her aşk bir oyundur. Kuralları içgüdüsel hissedilen, karmaşık bir oyun. Aşk, nefestir, sestir. Aşk, heyecandır. Aşk, ritimdir. Aşk, kalbin ritmidir. Aşkı sadece Sana Aşığım demek zannedenler, aşkı hiç yaşayamamış olanlardır. Öylesine denmiş bir merhabadan farksızdır onlar için aşk. Söylemesini bilmediğin bir dilde şiirler anlamaktır, yani hiç anlayamamaktır. Gözlerden uzak, tenden ayrı, hantal bir davranma şeklidir yaşadıkları onların, aşk tanıdık olmaktır onlar için, bilmezler bilebilmenin doyumsuz hazzını. Hantal ilişkilerin haldur huldur taraflarıdır, âşık derler kendilerine, kendilerinden bihaberdirler. Aşkı sadece Seninim demek zannedenler, hiçbir şekilde ruhu şekillenememişlerdir. Birine ait olmak, onu sahiplenmektir. Sahiplenmeden kendini vermek, ruhu yok etmektir. Ruh olmadan yaşayanlar ölü bedenlerdir ve aşk, ölümü hazmedemez. Aşk, canlılıktır. Aşkı sadece Herşeyimsin demek zannedenler, hiçbir şeyi olamayanlardır. Maddi ve manevi hiçbir şey edinemeyenlerdir. Aşk, her şeydir; birine aşkım diyebilmesi için yaşaması lazım insanın. En güzel şehirleri, en güzel pastaları, en güzel içecekler, en güzel evleri, en güzel oyuncakları, en güzel giysileri; kardeşliği, dostluğu, arkadaşlığı, paylaşımcılığı, eşitliği, adaleti, mutluluğu... İnsan aşkım diyebiliyorsa, hayatın anlamını ruhuna işleyebilmiş demektir.